Söylemeliyim ki Zeytinburnu'nda
özellikle Türk filmi izlemeye giderken ve Zeytinburnu Kültür
Merkezi'nin sahnesinde sergilenen tiyatroları izlemeye giderken bir
değil iki, değil, üç değil, hatta dört de değil, televizyonda
gösterilen son derece samimiyetsiz bal reklamlarındaki kavanoz
adedi gibi beş kere düşünmek zorunda kalıyoruz.
Faust'un oynanacağını görünce
dedik ki bunu izlemeye kimse gelmez zaten, hadi gidelim. Haliyle
bilet almak için de acele etmedik, bi beş dakika önce gider alırız
dedik, herkesin izleyeceği tutmuş meğer. Bizim gibi düşünenlerden
oluştuğunu tahmin ettiğim grup hemen bilet satışının yapıldığı
yerde sıra oluşturmuştu içeri girdiğimizde, biz de hemen arkalarına durduk. E sevindik
de aslında bir taraftan, bir tiyatro oyununda salonun dolu olduğunu
görmek güzel. Sevinmeden önce daha önce kültür merkezinde
izlediğimiz oyunlardaki ses sorunu, sahnede olan biteni arkadan
duyamama ve Zeytinburnu izleyicisinin kalitesi (ve ya kalitesizliği) aklımıza gelseydi sevincimiz kursağımızda kalacaktı ama o an
için unutmayı tercih ettik sanırım.
Bir çok sahnede oyun izledim, bunu
artistlik olsun diye yazmıyorum, Türk izleyicisiyle ilgili genel
bir kanaatim var bunu aktarmak için belirtme gereği duyduğumdan
yazıyorum, ben bugüne kadar cep telefonunun çalmadığı bir
tiyatro ve ya sinema izlemedim. Kimsenin de böyle bir mucizeye şahit
olduğunu sanmıyorum. Hal böyleyken bugün izlediğimiz oyunda
çalmamasını beklemedik, fakat çaldığında açıp bağıra
çağıra, şu an müsait değilim diyerek konuşulacağını da
ummuyorduk. Hiç abartmıyorum, sesi sahnedeki oyuncudan daha anlaşılır
bir şekilde çıkıyor ve salona hitap ediyordu bu öküzün önde
gideni arkadaş. O andan itibaren tiyatroymuş, oyunmuş,
konsantrasyonmuş sikti attı elbette. Emin olun salonda 300 kişi
olsun bir tane böyle angut çıktığında herkesi etkiliyor. Tabii
salondaki insanların 299'unun da aklı başında izleyici olması
lazım. Ne yazık ki bu rakam yaşadığım çevrede epey bir az.
Yan kapılardan sürekli girip çıkanlar
mı dersin, kendi arasında bitmez bilmeyen fısıldaşma ve
kıkırdaşma mı dersin, çalan ve çalmasa bile titreşimde bızzzt
bızzzt öten sinirbozucu telefonlar mı dersin, oyuna arada
mikrofonla konuşularak dahil edilen metinlerin ses sisteminin tırtlığı
yüzünden bir türlü çıkmayıp, oyuncunun bu arızanın
giderilene kadar anlayışla beklemesi mi dersin...
Hepsinden öte bir şey var ki, oyun
çok güzeldi.
Faust'u izlerken oyunun içinde bulunan
şeytan haricinde etrafta bulunan şeytanları saymazsak epey iyiydi
hatta. Ayakta alkışlanması gerekirdi, heves bırakmadılar...
Daha önce de buna benzer bir yazıyı
izlediğimiz bir Türk filmi üzerine yazmıştım. Ona ulaşmak için
de hemen aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz.
29.11.2014
Harika, çok yerinde bir eleştiri olmuş.
YanıtlaSilSalonda ben de vardım. Hatta telefonunu açıp konuşan hatun ile aynı sıradaydım. İnsanların homurdanmaları, serzenişi ve hatunun ayıbı bir kenara cidden konsantrasyon namına hiçbir şey bırakmadı. Hele hele oyunun son bölümüne doğru çıkmaları ve tabii önümden gürültülü bi şekilde geçmeleri ile final diyaloglarını kaçırdım. Lanet etmekten başka ne gelir elden. Bu vesile ile yeri fark etmeksizin bu oyuna tekrar gitme kararı aldım. Olivium'daki sinema izleyicisi potansiyeli ile aynı ayarda ne yazık ki tiyatro izleyicisi de. Saygı düşük. Umarım yükselir. Sevgilerle.
YanıtlaSil