11 Aralık 2013 Çarşamba

Dünyanın En Kötü Seyircisiyle Film İzlemek

Size, hayatımda gördüğüm en kötü sinema seyircisini anlatmak istiyorum...

Ne olmuş olabilir ki bir sinemada, neden bir insan sinemaya girdiğine gireceğine pişman olur ki, neden yanında oturan birine karşı öfke duyabilir, o salonu kendisiyle beraber neden havaya uçurmak isteyebilir? Yazacağım her şey mübalağasız ve süslemeye girmeden yazılmış satırlardır...

Sinema salonları ve tiyatro salonları ya da şöyle diyeyim "topluluk halinde izlenen-yapılan her şey" beraberinde bir takım dikkat edilmesi gereken halleri de beraberinde getiriyor, aklı başında insanlar olarak tiyatro-sinema gibi yerlerde telefonlarımızı kapatırız, arkadaşımıza faaliyet devam ederken bir şey söylememiz gerektiğinde kulağına fısıldarız ya da bir tepkimiz olacaksa gülmek-alkışlamak-yorum gibi bunu da diğer insanları rahatsız etmeden yaparız, en basitinden eşyamız varsa mümkün olduğunca başkaları rahatsız olmasın diye toparlarız filan çünkü her şeyden önce kendimize saygımız vardır, bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına da yapmayız... Tüm bunların ve aklınıza gelebilecek diğer tüm hoşgörü kurallarının bir salon dolusu insan tarafından çiğnendiğini ya da gerçek manada tecavüze uğradığını düşünün...

Film - Düğün Dernek , Tarih: 11.12.2013 Saat: 21:00 Yer-Zeytinburnu Olivyum Salon-4 Biz D sırasında üç kişi olmak suretiyle yerlerimize oturduk... Film başlamadan evvel boş olan yanımız doldu ve asıl film o zaman başladı... Hemen yanımdaki çocuk filmi seyretmiş önceden, arkadaşlarımdan ayrı kalmayayım diye bir daha gelivermiş, gelmez olaymış! Arkadaş, filmin her sahnesi önceden söylenir mi! Hadi biz yabancıyız, yahu 4 kişilik arkadaş grubusunuz, hiç mi aklı başında biri yok o grupta "Arkadaşım tamam sen seyretmiş olabilirsin de, sus biz filmi filmden öğrenelim heyecanını kaçırma" diyecek... Yahu bir sahne oluyor "O torbadan şu çıkacak" hop torbadan o çıkıyor, birine bişey oluyor, "Ölcek o" hop o ölüyor... En dayanılmaz şeylerden birisi de gülüşü, hiç abartmıyorum, eşeğin anırması bile daha çok gülmeye benziyor bununkinin yanında, öyle bir gülmeniz olsa gülmeye tövbe ederdiniz, sizi güldüreni lanetlerdiniz ve öyle bir orantısızlık var ki, öylesine kötü bir gülüşü olmasına rağmen her boka gülüyor! Küfür olsun yeter ki, küfüre en çok gülen millet biziz sanırım, salon küfürde öyle bir kaynıyor ki, sanırsınız dünyanın en müthiş en zeki esprisi yapılmış, halbuki herif "amına koyim senin!" gibi bayağı bir şey söylüyor, öyle gereksiz küfürler vardı ki bir de... Zannetmeyin ki diğer herkes çok aklı başındaydı, benim yanımdaki en beteriydi sadece, dünyanın en kötü gülüşlü tüm insanlarını toplamışlar, her kareye anırarak gülmeleri için para vermişler gibiydi... Dediğim gibi topluluk halinde yapılan faaliyetlerde biraz aklı başında olmalısın, evindeki gibi her sahneye yorum yapmamalısın mesela, herkes her sahnede tepki veriyordu çıldırmamak elde değildi, bir sahne oluyor, gülerken "salaaak salaaaak" "ahaha yok artık yuuuuh bu ney ya" "daha neler yeaaa vay be bak bak naptı" gibisinden herkes tepki belirtme peşinde, yanındakiyle tepkisini paylaşma telaşında filan... Herkes yahu herkes! Sadece yanımdakinin üç defa baya sesli sesli telefonu çaldı, açtı konuştu bağıra çağıra, sonuncuda uyarmak zorunda kaldık, muhattap bile olmak istemeyeğiniz biriyle mecburen sıkıcı bir uyarı konuşması yapıyorsunuz o da fena... Sonra ara verildi biraz nefes aldık neyse ki, biz 3 kişilik ekip kendi aramızda sohbete başladık, ben söylenmeye başladım, en fenası benim yanıma denk gelmişti çünkü... Hangi gerizekalı sinemaya gelip, izlemiş olduğu filmin bir sonraki sahnelerini sesli sesli böğürerek söyler ki yani, akıl almaz bir şey, arkadaşım tuvalete gidip geldikten sonra bu şikayetimizi iletti bu gruba, ya yok biz değil bi arkadaşımız izlemiş o heralde filan dediler ama filmin ikinci yarısı daha da doz artarak devam etti, tüm salona yayıldı virüs gibi, neyse...

Çıktığımızda hepimizde aynı ifade vardı "neden burada film izlemeye geldik ki?" Öküzün, hanzonun, evinde film izler gibi sinema filmi izleyen bir kitlenin içine bir daha düşmemek için Olivyum'da sinema filmi izlememeye karar verdik hepberaber, hiç değilse Türk filmlerini izlememeye...


Geçmiş olsun bize...






sinema, olivyum cinecity, cinecity, film, düğün dernek filmi, sinema seyircisi

7 Aralık 2013 Cumartesi

Öykü - Kibrit - Yazan: Ersin Perk

Feryat figan içli içli ağlarken, konuşmamı bile toparlayamıyordum "Ni oldu neye ağlayıveyyon cocuk" sorusuna... Kuracağım cümle kafamda beliriyor ama ilk hecesi ağzımdan çıkar çıkmaz böğrümdeki o baskı, heceyi tekrar tekrar durdurulamaz bir hıçkırık misali tekrarlatıyordu, ne kadar içlenmişsem... Tanımadığım bu adamcağız, hemen iki adım atıp, şehirde görmenin hayal olduğu bir su akarının başına çömelip, onun yakınındaki tasa biraz su doldurup içmemi telkin etti sonra... Çocuğum işte... Çocukluk, ne vardı o kadar içerleyecek, ahh ah! Neyse, o bir daha yüzünü bile görmediğim amca ben suyumu içip sakinleyene ve çenemin ağlamaklı titreyişi durana kadar yanımda sessizce oturup etrafı süzdü, ben de başımı öne eğmiştim epeydir, ağlamanın verdiği bir utanç vardı üzerimde demek ki, öyle ya, referansım, her ağlayışımda "erkek adam ağlamaz" sözünü söyleyen büyüklerimdi, ağlamak benim için onur kırıcı bir şeydi o yaşlarda... Yanıma oturan adamın etrafa bakınmasını fırsat bilmiştim de yeni yeni kaldırabilmiştim başımı, sonra adamın duvara dayalı bisikletini izlerken gözlerim dalmış ve biraz da yine olayı hatırlamanın etkisiyle dolmuştu... Bu süre zarfında değişmeyen tek şey ise elimde delicesine sıktığım kartlardı, onlardan nefret ediyordum artık, halbuki ben onları bütün bir yıl ne büyük umutlarla biriktirmiştim... Adam bisikletini alıp kalktı gitti yanımdan, belki de ben umurunda bile değildim, sadece biraz soluklanası vardı... Ya da beni sakinleştirmeyi görev edinmişti sadece kendine, ne kadar mekanik bir duygu, ne yaşadığımı nasıl önemsemez? Önemsemediği bu olay yaşanmadan önceki yıl, buradaki çocukların kibrit kutularıyla oynadığı bir oyun beni pek bir heveslendirmişti, öyle ahım şahım bir şey de değil ha, bir sürü kibrit kutusu modeli vardı değişik değişik, ön yüzünü kesip, pişti oyunu gibi aynılarını denk getiren "ütüyordu", daha doğrusu onlar öyle biliyorlardı onun ismi bizim mahallede "kökmek"ti, şimdi ise bana göre doğrusu "yenmek"tir tabii... O amca yanımdan gitmeden bir yarım saat kadar önce olacak, köydeki çocuklarla oynarım diye, heyecanla tüm yıl biriktirdiğim kibrit kutusu kartlarımı alıp yanlarına süzülmüştüm... Aman yarabbi o ne gergin bekleyişti öyle, bütün yıl yedek kulübesinde oturup da hocanın gözünün içine yalvarır gözlerle bakan futbolcu misali... İlk adımı hep karşı taraftan bekleyen karakterime lanet olsun nasıl riske edebilmiştim tüm yılımı bilmiyorum, ne olacaktı o çocuklar beni hiç aralarına almasa peki, tüm yıl heyecanla biriktirdiğin kartlar, kafan kibritin ucundaki kibrit kutusunun yanına sürttüğünde yanan ovalimsi kısım gibi yanıp çürütmez miydi tüm gövdeni!?. Neyse ki çocuklar cana yakındı da hemen başlamıştık oynamaya... Ben o gün ne ağlamıştım yalnız, hepsi de cana yakın çocuklar yüzündendi, hep bir şeyleri kazanmak isterken diğerlerini kaybetmiştim zaten, çocuktum, kaybetmek beni yaralardı, kaybettim, dakikalarca ağladım... Kibrit kartları, karşılıklı oynayacağım çocuğun da benim de iki elimizle bile zar zor zaptedeceğimiz kadar çoktu, minnacık ellerimizle kocaman bir desteye mukayyet olmaya çalışıyorduk, şimdi görsem ne çok gülerdim o halime... Kartları seri bir biçimde sırasıyla ve büyük bir konsantrasyonla atmaya başladık yere, ikimizin de elindekiler erimeye başlamıştı ama elimizdekiler azalmaya başladıkça tuhaf bir gerçekle yüzyüze kalmış, birbirimize de elimizdeki kartlar bitene kadar yeni tanışmanın verdiği çekingenlikten olsa gerek söyleyememiştik... Başımızda oyunu izlemek isteyen kalabalık, onların ortasında ise bizim gibi şaşkın iki tane alık... Benim biriktirdiğim hiç bir kibrit kartının orada olmayacağını nereden bilirdim. Ne yapılacaktı? Kartları karıştırıp ortadan bölüp dağıtalım dediler, başka bir oyun oynayın onun galibi hepsini alsın dediler, yağma yapın biz kapışalım dediler, o kadar çok şey dediler ki... Onlar ne derlerse desinler kartlar sonunda benim ellerimde kalmıştı; fakat, mutlu değildim... Kabul etmedim hiç bir sunulan seçeneği, bunlar beni enayi buldular kandıracaklar diyordum, bu nasıl bir güven eksikliği değil mi, ben onların arasına evdekilerin yoğun baskısını aşarak gitmiştim, ne kadar korumacı aileniz varsa o kadar korkak oluyorsunuz demek ki! "Yarı yarıya bölüşem gari ne yapalım" dedi oynadığım çocuk, ben önyargımı kırmaya henüz hazır değildim, yüzüğünü koruyan Gollum gibi ben hiç bir şeyi değil, o andan itibaren sadece kendi kartlarımı istiyordum, bütün kartlar ortada kalakalmıştı, tuhaf bir şekilde bana bakıyordu tüm hepsi, kandıramadınız tabii yaa diyordum o an içimden... Kandıramadılar beni işte! Hani öyle bir an gelir de, beklemediğiniz bir tepki alır buz dağının içine gömerler sizi... İşte öyle... "Al len hepsi senin olsun o zaman gali, sen de ne uyuz çıkıverdin, de git bi daha gelme yanımıza, haydin çocuklar" Onlar gittiler; bütün kartlar benim oldu, ben ise mutsuz oldum... Bu değildi istediğim, hiç birini bir daha görmedim... Bana hayatımın en büyük dersini vermediler belki ama o kibrit kartlarının yeri bende ayrıcalıklı olmuştu... Geçen yaz eşimle tatil için ayarladığımız bir dağ evinde, şömineyi yakmak için hiç bir şey bulamayıp, tüm odaları arayıp tarayıp bir çekmecede bulduğumuz kibrite sığındığımızda, kibritle yaktığımız şöminenin başında yüzüme vuran sıcak dalga eşliğinde gözlerim daldığında aklımdan işte bu anı geçmişti, şimdi ise satırlara sığdı, çocukken gözyaşlarıma sığanlar...


Ersin PERK





kibrit kutuları, kibrit koleksiyonu, kibrit öyküsü, öykü, hikaye, eski kibrit kutuları


2 Kasım 2013 Cumartesi

Sosyal Medya ile Zamanda Yolculuk

Aile büyüklerimizin teknolojiye ve ya daha çok internete karşı tutumları hemen hemen aynıdır, en klişesi de bence ‘Şimdi ki gençler de çok şanslı canım, bizim zamanımızda hiç yoktu böyle şeyler’ lafıdır. Evet onların zamanında ve daha eski zamanlarda yoktu böyle imkanlar, kabul, ben de düşündüm ‘peki ya olsaydı’ yı işleyeyim ben dedim, çok zevkli bir konu ve alanı epey geniş, o yüzden az yazı ve bol görselle işi, bu yazıyı okuyacaklara daha keyifli bir hale getirmek için kolları sıvamak kalıyordu bana (bir an cümle hiç bitmeyecek sandım, hufff)

O zaman sosyal medyayı tarihte hep varmışçasına düşünerek SOSYAL MEDYA İLE ZAMANDA YOLCULUK yapalım…


komik, komik foto, komik, komik foto, komik fotoğraflar ,komik fotolar, ilginc fotograflar, komik resim, komik fotoğraf, evliya çelebi, twitter komik



komik, komik foto, komik, komik foto, komik fotoğraflar ,komik fotolar, ilginc fotograflar, komik resim, komik fotoğraf, facebook komik, ilk facebook

komik, komik foto, komik, komik foto, komik fotoğraflar ,komik fotolar, ilginc fotograflar, komik resim, komik fotoğraf, facebook komik, ilk facebook



komik, komik foto, komik, komik foto, komik fotoğraflar ,komik fotolar, ilginc fotograflar, komik resim, komik fotoğraf, facebook komik, ilk facebook






Napolyon face’lik foto çekerken… 

komik, komik foto, komik, komik foto, komik fotoğraflar ,komik fotolar, ilginc fotograflar, komik resim, komik fotoğraf, napolyon komik, facebook komik


































Sosyal Medya hep var olsaydı tarihte var olan olayları çok başka anıyor olabilirdik belki de... 

en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatür, foursquare karikatür, foursquare komik, truva atı karikatür, ersin perk



















Sosyal Medya ile Zamanda Yolculuk konusunu burada bitirmeyip bir virgül koyalım, keyifli bir konu olduğundan derinlemesine tekrar işlemek istiyorum ve +1 bonus paylaşımla içeriği noktalıyorum, umarım keyifli olmuştur.

komik, komik foto, komik, komik foto, komik fotoğraflar ,komik fotolar, ilginc fotograflar, komik resim, komik fotoğraf, twitter komik, benjamin button komik





















23 Ekim 2013 Çarşamba

PEKİ CİNSEL HAYATINIZ NASIL?

BAZEN BİR YAZIYI YAZDIRAN KÜÇÜK BİR KIVILCIMDIR, BENİM BU YAZIMIN KIVILCIMI DA İZLEDİĞİM BİR TELEVİZYON PROGRAMI, MELEK BAYKAL’IN KENDİ İSMİNİ TAŞIYAN MELEK PROGRAMI.
DİĞER GÜNLERİN AKSİNE KAHVALTIYI YAPIP DA HEMEN ODAYA ÇEKİLMEK YERİNE ANNEMLE RASTGELE BİR KANALI AÇIK OLAN TELEVİZYONU İZLEMEYE KOYULDUK.  PROGRAMDA İLGİ ÇEKİCİ OLDUĞU KADAR, ORTADA DRAMATİK BİR TABLO VARDI, PÜR DİKKAT KESİLDİK BİRDEN.  BİR ADAM ALZHEİMER HASTASI VE HEM ONUN HEM AİLESİNİN YAŞADIĞI GÜÇLÜKLER İRDELENİYOR, KARISI, KAYINVALİDESİ GÖZLERİ DOLU DOLU HİSLERİNİ ANLATIYORLAR, MELEK BAYKAL’IN GÖZLERİ DOLDU FİLAN (Kİ NEDENSE BİRAZ YAPMACIK GELİYOR  BANA ONUN HALLERİ), DOKTOR VAR YERİ GELDİĞİNDE DEĞERLENDİRİYOR DURUMU…  BİZ DE ANNEMLE ÜZÜLÜP YORUMLUYORUZ BAZEN, GÖZLERİMİZ DALIYOR, ÇİLELİ BİR HAYAT VAR ORTADA, SONRA BİR SORU GELDİ, ÖLÜM ANINDA HASTAYA UYGULANAN ELEKTROŞOKTAN YEMİŞ GİBİ KALDIK ÖYLE;
MELEK BAYKAL HASTANIN VE YAKINLARININ SOSYAL HAYATI, AİLE YAŞANTISI GİBİ SORULARLA İLERLERKEN, BİRDEN “PEKİ CİNSEL HAYATINIZ NASIL” DİYE BİR SORU YÖNELTTİ KADINA…  KADIN DURAKLADI, UTANDI SIKILDI, E Bİ TARAFTAN SORU GELMİŞ  CEVAPLAMASI LAZIM, KEM KÜM EDEREK YANITLADI ABLAMIZ, FAKAT MELEK BAYKAL AYNI İŞKENCEYİ, PEKİ SİZ NE DİYORSUNUZ BEYFENDİ DİYEREK ADAMA DA UYGULADI…

ALZHEİMER HASTALIĞI, UNUTKANLIKLA İLGİLİ BİLİYORSUNUZ, BEYFENDİ 40 KÜSUR YAŞINDA FAKAT KENDİNİ 30 SANIYOR, ANNE BABASI VEFAT ETMİŞ AMA HAYATTA BİLİYOR, KARISININ VE ÇOCUKLARININ OLDUĞUNU SIKLIKLA UNUTUYOR, YEMEK YEDİĞİNİ DAHİ UNUTUP SÜREKLİ YİYOR…

VE PROGRAM ÖNCESİ AİLEYLE YAPTIĞIN RÖPORTAJI, ADAMIN TÜM BU HALLERİNİ AİLE FERTLERİNİN GÖZYAŞLARI İÇİNDE ANLATTIĞI VİDEOYU, ADAMIN GÖZLERİ ÖNÜNDE İZLETEREK ONUN PSİKOLOJİSİNİN AĞZINA SIÇMIŞSIN ZATEN, PROGRAM BOYU DEVAM ETTİRMİŞSİN, BİR DE ÜSTÜNE SORDUĞUN “YATAK ODASI” GİBİ MAHREM BİR SORU! ADAM KIZARDI VE GÖZLERİ DOLDU O AN, ZATEN PROGRAMA ÇIKARILIP HASTALIĞININ TÜM HERKESİN GÖZLERİ ÖNÜNDE SERGİLENMESİNDEN İNCİNMİŞKEN BU NOKTAYA TAŞINDI OLAY… ADAMIN YAŞADIĞI TRAVMAYI İLİKLERİME KADAR HİSSETTİM VE AĞLAMAK İSTEDİM RESMEN O AN…
DERKEN KISA BİR ARA, BU KISA ARA, YEDİĞİMİZ ELEKTROŞOKLA BİRLİKTE BANA HAYAT OLDU VE GÖZLERİMİ AÇTIRDI, “LAN OLM SEN ZATEN BUNLARIN ŞAHİDİ OLDUN!”
KISA BİR ARADAN SONRA PROGRAMIN DEVAMINA DAİR BİLİNÇLENDİRİCİ “AZ SONRA”CI ABİ SESİ GİRDİ HEMEN, HANİ BİLİRSİNİZ, TOK-YAVŞAK BİR SES TONUYLA, SAHTE ENERJİLİ BİR SES RENGİ… YEMEKTEYİZ FİLAN GİBİ SAÇMA YARIŞMALARDA DA OLAN CİNSTEN, PEKİ NEYMİŞ PROGRAMIN DEVAMI?
BU SESTEN HEMEN ÖNCE PROGRAMDA HERKESİN HA AĞLADI HA AĞLICAK OLDUĞUNU VE BU HÜZÜNLÜ TARAFININ ETKİSİNİN ÜZERİNİZDE OLDUĞUNU HİSSEDİN; VE GELİYOR
 MELEK’TE SAHRAP SOYSAL’LA TURŞU KURACAĞIZZZZ AZ SONRAAA…
LAN BARİ PROGRAMI MANTIKLI BİR SIRALAMAYA OTURTAYDINIZ YA, BİR AİLE DRAMINDAN SONRA TURŞU MU KURACAKSINIZ CİDDEN, MELEK BAYKAL AZ ÖNCE AĞLIYORKEN, ŞİMDİ TURŞU KURARKEN GİRDİĞİ HALLER NEDİR? TAMAM ÖMÜR BOYU DAHA DA GÜLMESİN DEMİYORUM AMA ANLATMAK İSTEDİĞİM, SAHTE HALLERE GİRİLECEKSE DE BUNU İNSANLARIN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKARAK YAPMAYIN BARİ,
YAZI ARASINDA  “LAN OLM SEN ZATEN BUNLARIN ŞAHİDİ OLDUN!” DİYE KURDUĞUM CÜMLEYİ DE ŞİMDİ AÇMAK İSTERİM; AZCIK DA KUTUMA GİTMEK İSTİYORUM… TELEVİZYONLARIN BU SAHTE İLGİLİ HALLERİNİN YAKIN KURBANLARINDAN BİRİYİZDİR ÇÜNKÜ;
DOKTORUM PROGRAMI; BİLMEYEN YOKTUR SANIRIM, ANNEM TEYZEMİN BAŞVURUSUYLA 30 YILDIR MİDE PROBLEMİ YAŞAYAN,30 YILDIR PEYNİRDEN BAŞKA BİR ŞEY YİYEMEYEN VE HER TÜRLÜ TETKİKLERİN YAPILMASINA KARŞIN HASTALIĞINA TEŞHİS KONULAMAYAN BİRİ OLARAK DOKTORUM PROGRAMINA ÇIKARILDI…
SLOGANLARINI DA O PARA VEREREK  STÜDYO KOLTUKLARINI DOLDURTTUKLARI İNSANLARA ALKIŞLATARAK TELEVİZYON ÖNÜNDE BİR GÜZEL PARLATTILAR “SAĞLIĞINIZ DOKTORUMA EMANET!”
SONRASINDA ÖYLE OLMADIĞINI ANLADIK TABİİ, BU TARZ PROGRAMLARA KATILIYORSANIZ SAĞLIĞINIZ HALA ALLAH’A EMANET…
İZLEMEK ZORUNLULUĞUNUZ YOK TABİİ, BEN KISACA ÖZET GEÇEYİM

DOKTOR GELİYOR, ANNEME SORULAR SORUP KENDİ LİTERATÜRÜNDE AÇIKLAMALAR YAPIP ŞOVUNU (REKLAMINI) YAPIYOR VE İLGİLENECEĞİNİN SÖZÜNÜ VERİYOR…

BU DOKTOR,  PROF. DR. AHMET KEMAL GÜRBÜZ ;  BU DOKTORCUK DAHA SONRASINDA ŞÖYLE BİR YOL ÇİZİYOR, UZATMADAN BİTİRİYORUM

PROGRAMDAN BİKAÇ GÜN SONRA 3-4 VESAİTLE MUAYENEHANESİNE GELEN ANNEMİ, ÇOĞU SSK DOKTORUNUN YAPTIĞI GİBİ AYAKTA ŞİKAYETLERİNİ DİNLEYİP İLAÇ YAZIYOR, İLAÇLAR BİTTİKTEN SONRA ARAMASINI İSTİYOR (AMAN Bİ DAHA MUAYENEHANESİNDE RAHATSIZ ETMEYELİM ÇÜNKÜ MALUM EKSTRAYIZ) ARADIĞIMIZDA DA “İLAÇLAR İYİ GELMEMİŞSE YAPACAK BİR ŞEY YOK” DEYİP BAŞINDAN SAVUŞTURUYOR, BU KADAR BASİT…  

BU ADAM 30 YILLIK HASTALIĞI YAZDIĞI ÜÇ BEŞ İLAÇLA GEÇİREBİLECEĞİNİ SANAN SALAK, EMBESİL, YAVŞAK, AKILSIZ, GERİZEKALI BİR İNSAN DEĞİL TABİİ Kİ, ADININ ÖNÜNDE PROF. ÜNVANI OLAN BİRİSİ…
FAKAT, BİR İNSANIN TEDAVİSİNİ İNSANLARIN ÖNÜNDE ÜSTLENECEĞİNİN SÖZÜNÜ VERİP, UMUTLANDIRIP SÖZÜNDE DURABİLECEK KAPASİTEDE VE KARAKTERDE DEĞİLMİŞ, SÖZÜNÜN ERİ BİR DELİKANLI DEĞİLMİŞ…

prof dr ahmet kemal gürbüz, ahmet kemal gürbüz, doktor ahmet kemal gürbüz, mide ve bağırsak hastalıkları uzmanı ahmet kemal gürbüz


VE DOKTORUM PROGRAMI DA İŞİN ARKASINI ARAŞTIRMADI, ONLAR PROGRAMLARINI DOLDURDULAR, BAŞKA KURBANLAR BULUP TEKRAR DOLDURMA TELAŞINA GİRMİŞLERDİR SONRADAN EMİNİM Kİ… YANİ EMANETLİK BİR DURUM YOK KİMSE ALDANMASIN.

BU BÖYLE,
ASIL ÜZÜLDÜĞÜM, ANNEMİN TEDAVİ İÇİN ÜMİTLENİP DE BU ŞEKİLDE UMUDUNU TEKRAR YİTİRMESİ OLDU, HAYALKIRIKLIĞI…  
BU TARZ PROGRAMLARA  KATILIP DA UMUT BESLEMEMEK GEREKİR DİYORUM, BİLEMEM,  BELKİ BİZE HAYSİYETSİZİ DENK GELMİŞTİR, TAM TERSİ BİR ÖRNEK VARSA VE BU YAZI ULAŞIRSA ONA, YORUM OLARAK BEKLERİM…

(ASLINDA BEDDUA SEVEN BİRİ DE DEĞİLİM AMA VİDEOYU TEKRAR İZLEYİNCE DAYANAMADIM VE BU KISMI SONRADAN YAZDIM, ANNEME UMUT VERİP DE İLGİLENMEYEREK UMUDUNU TEKRAR YIKANLAR AYNISINI YAŞASINLAR İNŞALLAH…)


OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER 




                                                                                                                                               
                                                                                                                                           Ersin PERK

10 Ekim 2013 Perşembe

KARİKATÜRLERLE SOSYAL MEDYA ve MİZAH

Sosyal medya denince insan bunun sınırlarını çok merak ediyor, yani artık ulaşılmaz diye bir kavram, sosyal medya sayesinde neredeyse kalktı gibi, rastgele ve ya tesadüfen de olsa tanımadığımız, hatta aynı dili konuşmadığımız, hatta aynı ülkede bile yaşamadığımız bir insan bize ulaşabiliyor, yolunu kaybedip bir yerden bize değebiliyor... İş yabancı ülkeye ve yabancı insana kayınca bizim kafamız genelde ''Lan bi yabancı dilim olucaktı ne hatun kaldırırdım var ya''  gibisinden bir kalıba da dönebiliyor, sanki yabancı dil bir tek o işe yarıyormuş gibi ve sanki kendi ülkesinde Kazanova’ymış yemiş bitirmiş tüketmiş de yetmemiş ülke dışına açılma ihtiyacı doğmuş onun için gibi! Halbuki baktığında, daha önceki sevdalarını idare edememiş bir insandır yani, ne demeye yüksekten uçuyorsa... Neyse benim esasen anlatacağım anlatmak istediğim konu böyle sığ konuların tamamen dışında, ben bi sosyal medyadan konuyu açıyım oraya bağlarım nasıl olsa diye girişte biraz geyik yapma ihtiyacı hissettim o kadar...


Sosyal medya, acaba bir yazışma, iletişim, fenomenlik, tanınma, iş bulma ve ya işçi bulma vs gibi zaten hali hazırda kullandığımız sisteminin dışında, bir tedavi ve şifa kaynağı da olabilir mi? (diye bir merak ettim) Misal benim bir rahatsızlığım var, bu rahatsızlığı gittiğim bir doktor sosyal medyayı da kullanarak tedavi edebilir mi ve ya böyle yardımcı yöntemler geliştirilebilir mi?


Her şeyi de bize soruyorsun diyorsunuz ama ben de zaten ''olabilir'' ve ''yapılır'' gibi elimde kesin kanıtlar olmadığından işi acaba'larla bağlıyorum, peki, o zaman bu fikrimi hem keyif almak hem de söylemek istediğimi ifade edebilmek için örneklerle renklendireyim...





     Mesela hafıza kaybı yaşayan bir insan, facebook ile tedavi edilebilir mi?

komik resim, en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatur, facebook komik, doktor karikatürü






        Farkettim de hafıza kaybı sosyal alanda da epey riskler taşıyabilirmiş...


en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatur, facebook komik, hafıza kaybı




































Atıyorum benim çok konuşan bir eşim olsa, işten geldiğimde dırdır, sokağa çıksam dırdır, çenebaz ve beni yıldırmış, bunun tedavisini twitter'de arayabilir miyim mesela?

en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatur, twitter, twitter komik























Anlatmaya çalıştığım sanırım biraz daha şekillenmiştir, tıp alanında bir ilerleme kaydettirebilir mi yani sosyal medya, doktorlarımızın daha aktif olduğu bir sosyal medya ama, misal benim hastalığımı teşhis etmiş bi doktor, onun ayağına gelmemi beklemese, teşhis eder etmez paylaşsa... Bu sosyal medya ile daha basit değil midir, niye beni ayağına çağırıyosun ki!

en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatur, twitter, twitter komik

















Ya da ilaç yazmak için beni niye ayağına bekleyesin di mi ama?

en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatur, doktor komik, doktor yazısı




























Tamam bazı durumlar doktorun ayağına kadar gitmemizi de gerektirebilir kabul, fakat gene de bazı konularda sosyal mecradan yardım alabilirler, biraz hayalgücü be doktor... Aslansın...

en komik karikatür, ersin perk, karikatür, komik, komik karikatürler, mizah, karikaturler, komik karikatur, hipnoz, doktor karikatürü



























Sosyal medya ve doktor ilişkisi nerden aklıma takıldı bilemicem ama iyi ki de takılmış, düşündüğümüzde hakikaten de bazı konularda doktorlarımızın da bu sosyal mecraya geçiş yapmalarını bekliyoruz, bu artık bir ihtiyaç gibi oldu, gerçi hali hazırda güzel işler yapan, interaktif olarak sosyal alanda insanlarla ilgilenen bir kitle zaten var, daha da büyür inşallah…



Doktorlar deyince, ayrı paragraf daha oluşturmak istedim, malum kanal sana sesleniyorum, Doktorlar dizisi eziyetini çektirmek için yazı bekleme, kışın diyetini ödeyelim, yazın serbest bırak bizi, lütfen lütfen lütfen...
ErsinPERK  



  takı çeşitleri, en güzel takılar, gözlük modelleri, güneş gözlüğü, kolye çeşitleri, kolye modelleri, küpe modelleri, küpe çeşitleri, tarz gözlükler, tarz küpeler, tarz kolyeler, doğum günü hediyesi, anneler günü hediye, hediye çeşitleri, hediyelik