Alexandır'ın Hikmet'i
7.4 ile bir 3 saniye sallandı
Akdeniz... 3 saniye ya! Hani yastık gibi sallandı derler, bu öyle
değil, bu olsa olsa kırlent olur. 3 saniye... Sallandık mı demeye
fırsat bile kalmadan! 3 saniye, vedaya fırsat bile olmadan, paniğe
kapılıp pencereden atlayacaklara aman bile vermeden, 3 saniye.
Gözlerin korkuyla büyüyüp aynı hızla kapanacağı kadar. Çoğu
insanın bana öyle gelmiş diyerek yaşamlarına devam edecekleri
kadar... 10 saniye olsaydı televizyonlar bir alt yazı geçerlerdi
elbette, yarım dakika sürse SON DAKİKA, FLASH HABER, AKDENİZDE
SARSINTI gibi büyük puntolar ve bol ünlemler eşliğinde başlıklar
atar, bilmemnereden bildirtirlerdi spikerlerine at yarışı sunar
bir heyecanla! İnsanlar da televizyona çıkamadı haliyle, ben
sölemiştim bakın karınca yuvaları şöyle oldu, ben yetkilileri
uyarmıştım, bulut dalgalarından ben anlamıştım ama elimden bir
şey gelmedi diyerek. Yer sarsıldı, 3 saniye. Alınacak çok büyük
dersler vardı, kimse üzerine alınmadı. Yer, sarsıldı yer!
Aynı üç saniye içinde, aynı
coğrafyada birisi herhangi bir nedenle kendini astı... İsmi
Alexandır. Ahmet değil, Hüseyin değil. O gavur. Ölmesi lazımdı
zaten. Bak teyzemin oğlu assaydı büyük olay olurdu. Ya da ben
assaydım ne yapardım biliyor musunuz, önce bir sürü kişiyi
öldürür öyle yapardım. Nasıl olsa gidiciyim, bikaç tane daha
Alexandır öldürürdüm mesela. Kutsal bir yolculuk sayılırdı o
zaman. Tabii ki amacım laf sokmak, Alexandır kardeşimdir
benim."Kuru kuru gitmiş bir haber değeri yok ki, mesela cinnet
geçirip önce karısını çocuğunu filan kesip sonra intihar
etse... Of lan, manşetten verilmez miydi. Prim bile kapardım bu
haber için" Kuru bir düşünceyle usul usul olay yerini
terkeden bir gazetecinin iç sesi...
O üç saniye, deprem, intihar gibi bir
sürü olayı kattı içine. Biz yalnızca, filankimin selülitini
bildik... Bir zibidi bir yosmayla karısını aldatmış onu bildik.
Karısının hiç umrunda olmadığı halde biz bildik. Biz biliriz
biz! Biz toplu halde bilebildik mi hiç bir şeyi, denedik mi,
bilemedim...
Aynı üç saniyeydi, sarsıntılar yan
yanaydı. Bir ev deprem sarsıntısı ile hemen dibindeki ev ise
tabureye tekmeyi vurduktan sonra 83 kilo Alexandır ilmek boynuna
geçtiği an debelendiği için sallanıyordu. Aralarında çitlerin
olduğu müstakil iki evdi bunlar, Alexandır'ın bahçesindeki ağaç
ortadan kopmuş hemen yanındaki evin sahibi Hikmet Bey'in arabasının
ta ortasına şimşek gibi inmişti! Üç saniye bitmişti, dördüncü,
beşinci saniyeler ve daha fazlası gelebilirdi artık. Alexandır
için 134. saniyeden sonrası artık olmayacaktı, Hikmet Bey
hayatına devam ediyordu...
Çıktı, arabasının başında
tarlası yanmış köylü gibi iki eli başının arasında sallandı
durdu, ağıt bile yakabilirdi, mizacına tersti... Evden birinin
kolu kopsa bu kadar abartmazdı Hikmet Bey, saygım yok kendisine ama
toplumdaki itibarı ona Bey dememi gerektiriyor. Birden etrafını
muhitin diğer sakinlerinin adam olanları sardı, Hikmet Bey'in
desteğe ihtiyacı olabilirdi. Aynı desteği biri arabasına kedi
bağlayıp sürüklese o kediye göstermezlerdi. Dalkavukluk
tarihinin insanlık tarihinden daha eski olduğunun kanıtı, hatta
anıtı gibi dimdik durdular Hikmet Bey'in yanında.
Hikmet Bey öfkeyle çevirdi kafasını
ağaca doğru, Alexandır'ın sınırları içinde olduğunu ima eden
bakıştı, içinde "seni gidi gavur" anlamı da vardı bu
bakışın... Tahtadan, arkasında sürgüsü bile olmayan, zıplansa
aşılabilecek dış kapıya sertçe bir tekme geçirip içeri girdi
Hikmet Bey, ahali de arkasından... Bahçeyi hızla geçip evin
kapısına dayandı, yumruklayarak tıklatmaya başladı kapıyı...
Ağaç nasıl olur da ortadan kırılıp arabasının üzerine düşer
hesabını vermeliydi bu gavur tohumu. Bunun hesabını sormanın
saçma olacağının farkında değildi zaten, o arabasının
hasarının bedelini alacaktı elbette! Yenisi gibi de olmazdı hasar
gören bir eşya, belki de ondan aynısının yenisini istemek daha
mantıklıydı. Ölen bir insanın da eskisi gibi olamayacağını
bilemeyecekti şimdilik tabii. Kapı açılmayıp da içeriden
tıkırtılar gelince daha bir öfkelendi, saklanamazdı, o kapı
açılacaktı. Kalabalıktan en dalkavuk olanı kapıyı tekmelemeye
başlamıştı bile, ama bilemeyeceklerdi hiç bir zaman Alexandır
çok candır, kapısını kimseye kapatmaz, yalnızca kolu
çevirmeleri yeterlidir... Kapı kırıldı nefretle dört, hatta ondört koldan! Tam zamanında ölmüştü Alexandır yoksa onu linç
bile edebilirlerdi, ayakkabılarıyla evine girdiler, bu normaldi,
problem yoktu, ayakkabıyla gezilen evlerdendi. Onların eve
girişini, karanlıkta meşaleleriyle, ellerinde kılıçlarla cenk
edenlere benzetirdiniz görseydiniz, atları yoktu ama at gibi
kafaları vardı... İçlerinden kimisi Rezervuar Köpekleri'ndeki
havalı yürüme sahnesinde hissetti kendini, bi çeken olsaydı da
sonradan izleseydim kendimi isteği bile doğdu içinde. Merdivenlere
gelene kadar sürdü bu yürüyüş, hava... Oradan sıkış tıkış
çıktılar basamakları, Alexandır'ı tavanda asılı gördüler.
Hikmet donakalmıştı... Yaklaşık bir üç saniye... Alexandır'a
yürüdü, nabzını kontrol etti... Arabasının üstüne ağaç
düşüp de bunu Alexandır'dan talep etmeyecek olsa bakmazdı
bile!..
Arkasını döndü, kimsecikler
yoktu...
Ersin Perk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder