2 Nisan 2015 Perşembe

Öykü - Alexandır'ın Hikmet'i - Yazan: Ersin Perk


ersin perk, çizim, öykü, deprem

Alexandır'ın Hikmet'i


7.4 ile bir 3 saniye sallandı Akdeniz... 3 saniye ya! Hani yastık gibi sallandı derler, bu öyle değil, bu olsa olsa kırlent olur. 3 saniye... Sallandık mı demeye fırsat bile kalmadan! 3 saniye, vedaya fırsat bile olmadan, paniğe kapılıp pencereden atlayacaklara aman bile vermeden, 3 saniye. Gözlerin korkuyla büyüyüp aynı hızla kapanacağı kadar. Çoğu insanın bana öyle gelmiş diyerek yaşamlarına devam edecekleri kadar... 10 saniye olsaydı televizyonlar bir alt yazı geçerlerdi elbette, yarım dakika sürse SON DAKİKA, FLASH HABER, AKDENİZDE SARSINTI gibi büyük puntolar ve bol ünlemler eşliğinde başlıklar atar, bilmemnereden bildirtirlerdi spikerlerine at yarışı sunar bir heyecanla! İnsanlar da televizyona çıkamadı haliyle, ben sölemiştim bakın karınca yuvaları şöyle oldu, ben yetkilileri uyarmıştım, bulut dalgalarından ben anlamıştım ama elimden bir şey gelmedi diyerek. Yer sarsıldı, 3 saniye. Alınacak çok büyük dersler vardı, kimse üzerine alınmadı. Yer, sarsıldı yer!

Aynı üç saniye içinde, aynı coğrafyada birisi herhangi bir nedenle kendini astı... İsmi Alexandır. Ahmet değil, Hüseyin değil. O gavur. Ölmesi lazımdı zaten. Bak teyzemin oğlu assaydı büyük olay olurdu. Ya da ben assaydım ne yapardım biliyor musunuz, önce bir sürü kişiyi öldürür öyle yapardım. Nasıl olsa gidiciyim, bikaç tane daha Alexandır öldürürdüm mesela. Kutsal bir yolculuk sayılırdı o zaman. Tabii ki amacım laf sokmak, Alexandır kardeşimdir benim."Kuru kuru gitmiş bir haber değeri yok ki, mesela cinnet geçirip önce karısını çocuğunu filan kesip sonra intihar etse... Of lan, manşetten verilmez miydi. Prim bile kapardım bu haber için" Kuru bir düşünceyle usul usul olay yerini terkeden bir gazetecinin iç sesi...

O üç saniye, deprem, intihar gibi bir sürü olayı kattı içine. Biz yalnızca, filankimin selülitini bildik... Bir zibidi bir yosmayla karısını aldatmış onu bildik. Karısının hiç umrunda olmadığı halde biz bildik. Biz biliriz biz! Biz toplu halde bilebildik mi hiç bir şeyi, denedik mi, bilemedim...

Aynı üç saniyeydi, sarsıntılar yan yanaydı. Bir ev deprem sarsıntısı ile hemen dibindeki ev ise tabureye tekmeyi vurduktan sonra 83 kilo Alexandır ilmek boynuna geçtiği an debelendiği için sallanıyordu. Aralarında çitlerin olduğu müstakil iki evdi bunlar, Alexandır'ın bahçesindeki ağaç ortadan kopmuş hemen yanındaki evin sahibi Hikmet Bey'in arabasının ta ortasına şimşek gibi inmişti! Üç saniye bitmişti, dördüncü, beşinci saniyeler ve daha fazlası gelebilirdi artık. Alexandır için 134. saniyeden sonrası artık olmayacaktı, Hikmet Bey hayatına devam ediyordu...

Çıktı, arabasının başında tarlası yanmış köylü gibi iki eli başının arasında sallandı durdu, ağıt bile yakabilirdi, mizacına tersti... Evden birinin kolu kopsa bu kadar abartmazdı Hikmet Bey, saygım yok kendisine ama toplumdaki itibarı ona Bey dememi gerektiriyor. Birden etrafını muhitin diğer sakinlerinin adam olanları sardı, Hikmet Bey'in desteğe ihtiyacı olabilirdi. Aynı desteği biri arabasına kedi bağlayıp sürüklese o kediye göstermezlerdi. Dalkavukluk tarihinin insanlık tarihinden daha eski olduğunun kanıtı, hatta anıtı gibi dimdik durdular Hikmet Bey'in yanında.

Hikmet Bey öfkeyle çevirdi kafasını ağaca doğru, Alexandır'ın sınırları içinde olduğunu ima eden bakıştı, içinde "seni gidi gavur" anlamı da vardı bu bakışın... Tahtadan, arkasında sürgüsü bile olmayan, zıplansa aşılabilecek dış kapıya sertçe bir tekme geçirip içeri girdi Hikmet Bey, ahali de arkasından... Bahçeyi hızla geçip evin kapısına dayandı, yumruklayarak tıklatmaya başladı kapıyı... Ağaç nasıl olur da ortadan kırılıp arabasının üzerine düşer hesabını vermeliydi bu gavur tohumu. Bunun hesabını sormanın saçma olacağının farkında değildi zaten, o arabasının hasarının bedelini alacaktı elbette! Yenisi gibi de olmazdı hasar gören bir eşya, belki de ondan aynısının yenisini istemek daha mantıklıydı. Ölen bir insanın da eskisi gibi olamayacağını bilemeyecekti şimdilik tabii. Kapı açılmayıp da içeriden tıkırtılar gelince daha bir öfkelendi, saklanamazdı, o kapı açılacaktı. Kalabalıktan en dalkavuk olanı kapıyı tekmelemeye başlamıştı bile, ama bilemeyeceklerdi hiç bir zaman Alexandır çok candır, kapısını kimseye kapatmaz, yalnızca kolu çevirmeleri yeterlidir... Kapı kırıldı nefretle dört, hatta ondört koldan! Tam zamanında ölmüştü Alexandır yoksa onu linç bile edebilirlerdi, ayakkabılarıyla evine girdiler, bu normaldi, problem yoktu, ayakkabıyla gezilen evlerdendi. Onların eve girişini, karanlıkta meşaleleriyle, ellerinde kılıçlarla cenk edenlere benzetirdiniz görseydiniz, atları yoktu ama at gibi kafaları vardı... İçlerinden kimisi Rezervuar Köpekleri'ndeki havalı yürüme sahnesinde hissetti kendini, bi çeken olsaydı da sonradan izleseydim kendimi isteği bile doğdu içinde. Merdivenlere gelene kadar sürdü bu yürüyüş, hava... Oradan sıkış tıkış çıktılar basamakları, Alexandır'ı tavanda asılı gördüler. Hikmet donakalmıştı... Yaklaşık bir üç saniye... Alexandır'a yürüdü, nabzını kontrol etti... Arabasının üstüne ağaç düşüp de bunu Alexandır'dan talep etmeyecek olsa bakmazdı bile!..

Arkasını döndü, kimsecikler yoktu...

Ersin Perk



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder